Salı, Aralık 19, 2006

GÖLGELİ ZAMANLAR



Anlatan: Ahmet Balcı(Yukarıdaki Resim) Yazan:Nihat Akkaraca

“1940'lı yıllardı. Köyden on onbeş kişi kadın erkek karışık Bedri Bey’in Çivril’deki tarlasına tütün çapasına gitmiştik. Şafaktan beri hepimiz başımızı kaldırmadan arı gibi çalışırken tepemize dikilen yakıcı güneşle birlikte bir de ağa, Bedri Bey dikilmiş ti ki, soluk alamıyorduk çalışmaktan. Sıcakta ter her tarafımızdan akıyor, ağa başımızda diye dinlenme molası veremiyorduk. Bizim köyden getirilen işçilerin dışında Ele’den, Eski Datça’dan gelenler de vardı."
Hızırşah Köyü’nden 78 yaşındaki Ahmet Balcı böyle anlatıyor…
Tütün tarlası bir iki gün evvel sulanmış, arıklar kaymak bağlamıştı. Biz işçiler bu kaymağı çapayla kırıyor, arıkları dolduruyorduk. O yıllarda herkesin saati olmadığından öğleye doğru güneş tepeye dikildiğinde tarlada çalışan herkesin gözü Çatma İni’nde olurdu. O gün biz de sık sık Gocadağ’a bakıyor öğle paydosunun geldiğini, Çatma İni’nin gölgeyle dolup armut şekline girmiş olmasından anlıyacaktık. Elleri arkasında, işçilerin arasında bir o tarafa bir bu tarafa gidip gelen Bedri Bey, beni çocuk gibi gördüğünden midir nedir –o zaman on iki yaşındaydım.- yanıma gelip tam başıma dikildi,
-'Olmuyor, olmuyor!' dedi sertçe,
'Tütünün dibindeki kaymaklaşmış toprağı çapanla tırmıklayıp öyle dolduracaksın arıkları!..'
Hem yorulmuştum hem de acıkmıştım... Belki arasıra Gocadağ'a bakışıma kızmıştı. Çünkü ben, işe devam ederken, ara sıra Çatma İni’ne göz atıyordum. Çatma İni gölgeyle dolmuş, uzaktan bakıldığında Gocadağ’ın karnına sanki kara bir armut resmi asılmıştı. Biz Datçalılar da zaten “ İn gölgeyle doldu.” demez, 'İn’in gölgesi armut şeklini aldı” derdik. Yemek zamanının geldiğinden yüzde yüz emindik ama, Bedri Bey başımızdayken hiç birimiz ses çıkaramıyorduk. Bu yüzden canım burnumdaydı.Bedri Bey tekrar:
-‘Hadi bakalım devam et!’ deyince, o çocuksu cesaretimi toplayarak doğruldum, çapanın sapıyla ona, Gocadağ’ın karnında kocaman bir saat gibi duran Çatma İni’ni gösterdim. O, yelek cebinden saatini çıkardı, baktı ve saati yerine koyarken sordu:
-'Delikanlı, senin saatin mi var?'
-'Var!’ dedim. Gocadağı işaret parmağımla gösterek, ‘hepimizin saati, bak orada...’
Tarlanın kenarında bağlı duran atına doğru yürürken, saatine yeniden bakarak:
-‘Saat 1’e geliyor, yemek paydosu,’ dedi.
O gün inandım Çatma İni sayesinde işçi haklarımızı(!) da koruduğumuza. Ama, sadece öğle zamanları…

Bana bunları yukarıda resmi görülen arkadaşım, Hızırşah Köyü’nden Ahmet Balcı anlattı. Anlattıklarını üzerinde çalıştığım “Gölgeli Zamanlar” adlı öykümde kullanacağım.