Postacının Düzeni
Geçenlerde yaşlı posta müdürümüz Sladkopersevert’in genç karısını madden ve ruhen sonsuz sürecek dinlenme yerine götürmüştük. Güzel kadını toprağa koyduktan sonra dedelerimizin, babalarımızın geleneklerine uyarak, ölüyü anmak için bir lokantaya gittik.
Yemeklerle beraber masaya gözlemeler de geldi. Gözlemeleri gören, yaşlı dul acı acı ağlayarak:
“Gözlemeler de tıpkı rahmetli karıcığım gibi pespembe. Onun gibi güzel! Tıpkı onun gibi!..” dedi
Biz, yani ölüyü anmak için toplanmış olanlar:
“Evet” diye doğruladık. “O gerçekten de güzeller güzeliydı… En iyi cins kadınlardan…”
“Evet… Ona bakarak herkes şaşıp kalıyordu… Ama, ben onu yalnız güzelliği ve uysallığı için sevmiyordum. Bu iki özellik, bütün kadınlarda zaten vardır, yeryüzünde bunlara sık sık rastlanır. Asıl ben onu başka özelliği için seviyordum. Oldukça neşeli ve özgür yartılışlı bir kişiliği olmasına karşın rahmetli, Tanrı bol bol rahmet eylesin, kocasına sadıktı!”
Bizimle birlikte yemeğe gelmiş olan Zangoç, anlamlı bir homurtu ve öksürmeyle kuşkusunu belli etmeye çalıştı.
Dul, ona:
“Demek, siz ınanmıyorsunuz?” dedi.
Zangoç, bozulmuştu:
“Hayır, ben inanmıyorum demedim, ama öyle işte. Şimdiki genç kadınlar pek fazla şey… Randevu, şu bu…”
Madem ki beni kuşkuyla karşılıyorsunuz, ben de size bunu kanıtlayacağım öyleyse! Şunu bi-liniz ki ben onun bana olan bağlılığını çeşitli yollarla destekliyordum, yani bir çeşit askeri hileye başvuruyordum. Yaratılıştan kurnaz bir insan olduğum için böyle davranmak suretiyle karımın beni aldatmasını önlüyordum. Başkalarının evlilik haklarıma saldırmasını önlemek için böyle hilelere başvurmak zorundayım. Öyle sözler bilirim ki bunlar parola etkisi yapar. Bu sözleri söyledim mi, tamamdır, bağlılıktan yana hiçbir kuşku duymadan rahatça uyuyabilirim.”
“Ne biçim sözlermiş bunlar?”
“Çok basit şeyler. Ben bütün kente kötü bir söylenti yaymıştım.. Siz de bunu pek iyi bilirsiniz Herkese şöyle diyordum:
“Karım Alena, polis müdürü İvan Alekseyiç Zalihvatskiy’in metresidir.”
Bu sözler yetiyordu. Hiç kimse, Alena’ya kur yapma cesaretini gösteremiyordu, çünkü polis müdürünün gazabına uğramaktan korkuyorlardı. Onu görünce Zalihvatskiy’in aklına kötü bir şey gelmesin diye fareler gibi kaçışıyorlardı. He-he he!’ Bu bıyıklı umacı herife bi çat baka-lım, anandan doğduğuna bile pişman olursun, temizlik için beş tane tutanak hazırlarlar. Örneğin, senin kedinin sokakta başıboş dolaştığını görünce, serseri, hayvanları sokağa bırakıyor, diye zabıt tutar. Ondan sonra kurtul elinden, eğer kurtulabilirsen!”
Bizler bu olaya oldukça şaşırarak:
“Demek ki karınız İvan Alekseyeviç’in metresi değildi?” diye sorduk.
“Hayır, bu benim bir hilemdi. He-he-he… Siz gençleri nasıl aldattım, ha? İşte böyle.”
Üç dakika sessizlik içinde geçti. Bizler oturmuş susuyorduk. Bu şişman, kırmızı suratlı ihtiyarın bizi böyle aldatmış olması gücümüze gidiyor, hem de onurumuzu yaralıyordu.
Zangoç homurdandı:
“İnşallah yine evlenirsin!”
Not: Bu öykü Ankara'da iki ayda bir yayımlanan felsefe ve Edebiyat dergisi “deliler teknesi”nden alındı. Çeviri: Atölye çeviri Grubu
Perşembe, Mayıs 24, 2007
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)