Datça’dan bir öykü kitabı daha yolda. Bugünlerde okuyucusuyla buluşmuş olacak.
Kitabın adı: Ödünç Zamanlar
Yazarı: Suna Güler
Yayınevi: Kanguru yayınları
2-3-4 Kasım günlerinde İstanbul Kitap Fuarı, Kanguru Yayınları standında görülebilir.
Pazartesi, Ekim 29, 2007
Pazar, Ekim 21, 2007
Çevre ve Karakaçan
Perşembe, Ekim 18, 2007
Çarşamba, Ekim 17, 2007
ESKİ DATCA'DAN
YAZILI
Perşembe, Ekim 11, 2007
DATCA'DA ZAMAN TRT 2 de
Salı, Ekim 09, 2007
Cahit Çete (1932) den kısa bir hatıra
II.DÜNYA SAVAŞI'NDA DATCA
2.nci Dünya Savaşı yıllarında, sanırım Almanların Rodos ve Simi Adalarını ele geçirdikleri günlerde, bir günde 300 kadar İtalyan, 60 kadar İngiliz askeri geldi, Datça’ya, bizim köye. Bunlar savaştan kaçabilenlermiş,
İtalyanları köyün camisinde, İngilizleri İlkokulda yatırdılar.
Karanlık çökünce gelen askerler kümeler biçiminde, köyün merkezi olan Çeşme Alanı’ndaki yan sokaklarda dolaşıp konuşuyorlardı. Biz de onları, meraklı bakışlarla gözetliyorduk. Askerler birden dağılıverdi. Ortalıkta kimse görünmüyordu. İlkönce ne olduğunu anlıyamadık. Ortalık birden sessizleşmişti. Gökyüzünde bir uçak sesi duyduk, arkasından bir uçak ışığı göründü. Bizim sık sık gördüğümüz, alışık olduğumuz bir görüntüydü. Ama savaştan kurtulan, ölümden dönüp gelenler için öyle değildi. Gizlenmeleri o yüzdenmiş. Sessizlik çökmese bizlerin uçaktan haberi olmayacaktı.
Bir küme İtalyan sığınmacının içinde bir kadın ilgi çekiyordu. Bir çocuk, annesinin eteklerini tutuyor, diğer bir çocuk zaman zaman annesini emiyor. Çocuk halimizle anladığımız kadar, bir çocuk da karnında var.
Kadın durmadan “Yannimu! Yannimu!” (Yannim, Yannim!) diye çırpınıp ağlıyor. Biz merakla durmadan kadını izliyoruz. Hüseyin Çavuş’un bahçesindeki evin boş bir odasına götürdüler. Durmadan ağlıyor. O sıralar köyde Rumca bilen kişiler var. Birkaç kişi de İtalyanca biliyor. Konuşmalardan sonra durumu açıkladılar.
TİLOS Adası’ndan kürekli, yelkenli iki kayıkla geliyorlarmış. Bunlar bizim Bükceğiz’e çıkmışlar. Diğer kayık kaybolmuş. Ağlaması; “kayık battı, onlar boğuldu” diyeymiş. Onların üzüntüsüne bütün köylünün katıldığını anımsıyorum. Bir kaç gün sonra kaybolduğu sanılan kayığın Bozburun taraflarına çıktığını, birbirini yitirdiğini düşünen tarafların sevince boğulduğunu işittik. Köylü de bir oh! Çekti, sevindi.
İkinci Dünya savaşı sırasında 10-20 kişilik kümeler halinde çok sığınmacı geliyordu. Bunlar çoğunlukla İtalyanlardı. İçlerinde öğretmenler de vardı. Bizim karakola (Knidos karakoluna) da iki Alman sığınmacı geldi. Onlar da fırtınaya yakalandıkları, botları bozulduğu için zorunlu sığınmacı olmuşlar.
Çilliri amcam (Süleyman Çete) o yıllar köy bekçisi. O evleri dolaşır, köye gelen sığınmacılar için ekmek ve yiyecekler toplardı.
2.nci Dünya Savaşı yıllarında, sanırım Almanların Rodos ve Simi Adalarını ele geçirdikleri günlerde, bir günde 300 kadar İtalyan, 60 kadar İngiliz askeri geldi, Datça’ya, bizim köye. Bunlar savaştan kaçabilenlermiş,
İtalyanları köyün camisinde, İngilizleri İlkokulda yatırdılar.
Karanlık çökünce gelen askerler kümeler biçiminde, köyün merkezi olan Çeşme Alanı’ndaki yan sokaklarda dolaşıp konuşuyorlardı. Biz de onları, meraklı bakışlarla gözetliyorduk. Askerler birden dağılıverdi. Ortalıkta kimse görünmüyordu. İlkönce ne olduğunu anlıyamadık. Ortalık birden sessizleşmişti. Gökyüzünde bir uçak sesi duyduk, arkasından bir uçak ışığı göründü. Bizim sık sık gördüğümüz, alışık olduğumuz bir görüntüydü. Ama savaştan kurtulan, ölümden dönüp gelenler için öyle değildi. Gizlenmeleri o yüzdenmiş. Sessizlik çökmese bizlerin uçaktan haberi olmayacaktı.
Bir küme İtalyan sığınmacının içinde bir kadın ilgi çekiyordu. Bir çocuk, annesinin eteklerini tutuyor, diğer bir çocuk zaman zaman annesini emiyor. Çocuk halimizle anladığımız kadar, bir çocuk da karnında var.
Kadın durmadan “Yannimu! Yannimu!” (Yannim, Yannim!) diye çırpınıp ağlıyor. Biz merakla durmadan kadını izliyoruz. Hüseyin Çavuş’un bahçesindeki evin boş bir odasına götürdüler. Durmadan ağlıyor. O sıralar köyde Rumca bilen kişiler var. Birkaç kişi de İtalyanca biliyor. Konuşmalardan sonra durumu açıkladılar.
TİLOS Adası’ndan kürekli, yelkenli iki kayıkla geliyorlarmış. Bunlar bizim Bükceğiz’e çıkmışlar. Diğer kayık kaybolmuş. Ağlaması; “kayık battı, onlar boğuldu” diyeymiş. Onların üzüntüsüne bütün köylünün katıldığını anımsıyorum. Bir kaç gün sonra kaybolduğu sanılan kayığın Bozburun taraflarına çıktığını, birbirini yitirdiğini düşünen tarafların sevince boğulduğunu işittik. Köylü de bir oh! Çekti, sevindi.
İkinci Dünya savaşı sırasında 10-20 kişilik kümeler halinde çok sığınmacı geliyordu. Bunlar çoğunlukla İtalyanlardı. İçlerinde öğretmenler de vardı. Bizim karakola (Knidos karakoluna) da iki Alman sığınmacı geldi. Onlar da fırtınaya yakalandıkları, botları bozulduğu için zorunlu sığınmacı olmuşlar.
Çilliri amcam (Süleyman Çete) o yıllar köy bekçisi. O evleri dolaşır, köye gelen sığınmacılar için ekmek ve yiyecekler toplardı.
Pazartesi, Ekim 08, 2007
GARGI KOYU'NDA DOLUNAY
Salı, Ekim 02, 2007
Nicomedian
Nicomedian Blogspot olarak açılmış. Linkini tıklıyarak girebilirsiniz. Güzel yazılarını artık okuyabileceğiz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)