Salı, Temmuz 08, 2008

DATÇA'DA MEVSİMLİK AŞKLAR

Uzunca bir zaman yurtdışında kalmış, evlenme zamanı gelince memleketine dönmüş, iyi bir evlilik yapmıştı. Kocası Datçalı’ydı ve işi de Datça’daydı. Mutlu çifte geçtiğimiz yortu günlerinde Avrupa ülkelerinden birinden uzun vaadeli bi misafir geldi, uzunca bir zaman kalacaktı. Misafir bekârdı. Sarışının fıkır fıkır kaynayan bir yapısı olduğundan gelir gelmez bi sevgili buldu veya sevgilisi onu buldu. Sanırım ikinci şık daha doğruydu. Ev sahibesinin avrupa ülkesinde kaldığı yıllarda tanıdığı çok samimi arkadaşıydı. Avrupalı kızın haziran ayı ortalarına kadar keyfine diyecek yoktu. Ama, ne olduysa o günlerde oldu, fıkır fıkır kaynayan, yerinde duramayan kıza bişeyler oldu. Yüzü gülmüyor, dili eskisi gibi söylemiyordu Sanki dünyaya küsmüştü. O günlere kadar akşam yemeğini bile dışarıda yiyip, dönünce gününün ne kadar güzel geçtiğini anlatan sarışın, evden de çıkmaz olmuştu…
Geçen gün evin balkonunda yemeklerini yedikten sonra kahvelerini içerlerken ev sahibesi, arkadaşını sorguya çekti. Sorgulama yarı şaka yarı ciddi devam ederken evin erkeği de günlük gazeteye göz atmaktaydı, ama kulakları da karısıyla misafir kızın konuşmalarındaydı. Kız her şeyi açıkladı. Datçalı sevgilisi başka bir kız arkadaş bulmuş, onu terketmişti. Onu üzen buydu.
Datça’daki yaz aşıklarını iyi tanıyan adam, gazeteden başını kaldırmadan teselli etti Avrupalı sarışını:
“Üzülme kızım, Eylül sonuna kadar sık dişini. Eylülün sonuna doğru o gelip garanti seni bulacak, ayaklarına kapanacaktır…”