Cuma, Mart 17, 2006

Amed Fidan İle Sohbet

AHMET FİDAN la sohbet

Not: Ahmet Fidan Kızlan’dan. Sohbet, İskele’de bir kahvede yapıldı. Konuşmalar hiç değiştirlmedi.


N.- Eeee! Anlat bakalım Amed, şu yeldermenlerinin iğliğini… Dağda nasıl kesiliyordu? Nasıl dermene taşınıyordu?...
A.-İğiliğin kesilmesi ayrı, daşınması ayrı, dermene getirildikden soona yontulması ayrı, yel dermeninin çarkının içinden geçirilip dermenin üstüne konması gene ayrı iş.
İğlik dermene getirildikten soona yontulması işi vardı. Ööle yuvarlak olduu gibi goyamazsın dermenin üstüne. Özel iğilik yontucula geli, bunu yontarak dörk köşe yaparlar. Yani, o 13 metre uzunluunda, 75 santim çapındaki yuvarlak çam kütüğü yontulur ve dört köşe bir kalas haline getirili. Bu işi yapan üç dört kişi vardı o zamanlar:Halil Öztekin, Memet Çavuş, soy ismi Seyhan, Mustafa Özer, Ömer Yılmaz.. Bu adamla bu işi Rumlardan öğrenmişle. Rumlar gitmeden evvel burada bu dermenleri çalıştırırlarmış. Yanlarında çalışmışla ve öğrenmişle.
Aşcı Ali, lafa karışır- karaköydeki dermen için de GocaDağ’dan iğlik getirmişle köylüle. Şu Körmende sahildeki yeldeğirmenine. Belki o iğliğide bu aynı adamla yontmuşladır. İğlik hala dermenin üstünde duruyor. Gidik görebilisin.
N.- Eee! Arakadaş,, ben seni görüyorum arasıra Kızlan’da kayvede, ama adını falan bilmiyorum. Yalınız birisi va Halil Fidan adında, una çok benzettim seni. Ööle bi kardaşın falan vamı?
A.-Va, Emme u çok genç, benim gada bişey bilmez.
N.- Biliyor, biliyor. Maşallah! unda da kafa motor gibi çalışıyor. Bene çok şeyle anlattı. Ninesinden anasından duyduğu hiçbişeyi unutmamış. Siz neye bööle akıllısınız? Gülme, ciddi söylüyorum. Tarih gibisin baksana maşallah. Hemde bene tutmuş, ilk tarihçi Herodotus’dan bahsedikdurusun. Kaç sene mektaba gittin sen?
A.-Aaa Nihat efendi, mektaba beş sene gittik emme, bi öğretmenimiz vardı… Sorma. Belki tanırsın: Muammer Kara, köy enstitüsü mezunuydu. Ne örgetirdi bize valla..
N. -Aaa, bilmemin Muammeri.. Ben unun gızgardaşınnan bi sene nişanlı galdım, İzmir’deyken. Ama o gız, unun üvey gardaşıydı.
A.-Ülen Nihat efendi, sende az heradus deelsin yani… (Heradatus)
N.-Ee, ne yapalım, Saksıda akıl az olunca hayatın da enişli yokuşlu, zorlu olu, düz olmaz elbet…
A.-Benim Bubama Deli Memed derlerdi. Tam deli deeldi emme, kendi kafasına göre Memed’lere takılırdı. Bunlar bi araya geldilemi, kalkmadan üç gün, dört gün içerle.
Bak sayaan: Gızlandan Deli Memed, Eski Datça’dan Kel Memed, Elee’den Gara Memed, Batır’dan Berber Memed, Emecik den Hacı Memed, Karaköy’den Sarı Memed. Bunnarın içinden Edmecikli Hacı Memed çok güzel keman çalardı. Bunna bi araya geldimiydi, sen bak gayri bayrama. Guzula mı kesmezle, tavuk mu kesmezle… Keman, şarkı türkü gırla giderdi. Biz daha evvel Gızlan’da Kamil Ağa’nın goyunlarına bakardık yarıya. Soonadan Ağa bize goyunları sattıydı. Aldık, epey goyun yapmışdık, altmış yetmiş gadan aldık, yüz elli goyun yapdıydık. Fakat bubama goyun mu dayanı. Kesti, sattı içkiyle bitirdi. Soona biz Garaköy Güznesi’ne göçtük, Memed Ağa’nın oradaki tarlalarını işlemek için. Na bunna bilirlere. Orada bi kaç yıl galdık. İşte o yıllardan birinde, galiba benim askerlikten yeni döndüüm zaman, 1958 olacak. Duyuldu ki Tekir açıklarında bi Yunan vapuru batmış. Sahilde, mal, eşya, şarap ırakı sebilmiş. Bu şarabı, ırakıyı duyarda durur mu bubam. Topladı ne gada Memedi varsa köylerden, eşeklerle gittiler Körmen sahiline... “Altı Memedle.” Herkes Manufatura, mutfak eşyası, daha kıymetli eşyaları toplarkan, bizimkile ne gada ırakı, şarap varsa toplayıp geldile. Şarapla nah bööle fıçılarda. On üç fıçı şarap getirdilerdi. Irakıla tenekelerde. Bazıları şişelerde. Doldurdula bizim samannnığa; samanın içine sakladıla. Başladıla içmeye. Elde galan bi kaç koyunu guzuyu da orada bitirdiydi bubam. İçkileri doldurur giderdi heybelere. Gayri Memed arkadaşlarınnan buluşmuşdur. Eve bir hafta soona geli. Eve geldimiydi çok öfkelidir. Bağırı çağırı, biz çocukları evden gaçırdırdı. Gaçırdamazsa olmadık bi işe yollar. Evde anamla yalınız galdı mıydı gayri.. İşte…. Bilisine… Derdi udur zaten. Anama sataşmıştır. Biz eve döndükmüydük, anam herşeyi bildimizi düşünü, utanı, evin dışında kendine iş yaratırdı bi müddet… Bizim yüzümüze bakamazdı, utanırdı. Ne günlerdi u günle…
N.- Eyi de, biz dermenleri gonuşuk dururduk, nereden geldik bu Memedlere?
A.-Eyiye, Nihat efendi.. Beni sordunda. Oradan geldik. Hani demek istedim ben o adamın oğluyun.
N.-Tamam ama, bubana deli deyenne mi deliydi? Yoğsam buban mı deliydi buna bakmak lazım. Belki buban fazlaca akıllıydı da, daha az akıllı olanlar una deli dedile… Baksana adam hayatını dolu dolu ne güzel yaşamış. Biraz felsefesi de varmış. Yoksa nasıl toplar altı Memedi her köyden bi tane…
A.- Öyleydi işde…

N.-yahu Ahmed, şu bi de Kamil Ağa’nın gabaklarının ırgatla tarafından yolunması va. Sen bişeyle duydun mu o olay hakkında?
A.-Duydum tabii. Yakup yolmuş. Yakup saf, yanpiri yanpiri yörüyen, az özürlü biriydi. Devamlı Kamil Ağalara çalışırdı.
N.-Bu kabak yemeği meselesi ırgatlar çalcanın yanındaki tarlada çalışırken mi olmuş?
A.-Yoo. Tekir dediğimiz yerde, hani şu kızlan dağının arkasında, Gökova’ya bakan yerde cavırların bi tarlası varmış. Kamil Ağa orayı maliyeden satın almış ve etrafına kuru duvar yaptırıyormuş.
N. Yani nasıl? Bahçe duvarı gibi mi?
A. Evet. Duvar yapılır hani üstüde pıynar çalısı gibi çalılarla döşenirdiya eskiden, hayvan falan girmesin deye. İşte öyle. Irgatlar orda çalışıyormuş. Kabakların sökülmesi için Yakup’u asıl teşvik eden Mehmet Ölmez. Mehmet Ölmez, Kamil Ağa’nın öz be öz yeğeni olduğundan onda kahya gibi çalışırdı. Kahya gibi olmasına rağmen kendiside işçi gibi çalışırdı. O tarlanın duvarını yaparlarken hergün kabak yemeği gelmeye başlamış da o zaman kabakların kökünü oynattırmışla Yakup’a. Ben bu olayı dedemden dinledim. Dedem en doğrusunu bilirdi, Çünkü dedem aynı tarlada bekçiymiş. Amad dede dedikleri. Bak bene de dedemin ismini koymuşlar. N.- Tarla incirlik, bademlik gibi bişey mi?
A.- Yok canım, harıplık, zeytinlik falan. Biz Kamil ağanın koyunlarına yarıya orada bakardık. Sonadan biz goyunları paraylan satın almıştık işte. Başta dediim gibi. Keçilerini de başkası aldı.Biz satın aldıımızda 60 dene goyun vardı, bir iki sene içinde 150 dene goyun yaptık.Fakat bubam, kim gelirse bi goyun kesip ağırlıyordu. Satıp içiyordu, işte neticede koyunları bitirdik.
N. Öyle adama deli Memed demişle. Aslında akıllı adam.
A.- Yahu işte coştak ya bu. Her gelene içki veri, koyun kese yediri, deli demişle işte…
N.- Karaköy baskını ne zaman olmuş acaba?
A.-Karaköy baskını, Çanakkale harbi başlamadan bi sene evvel olmuş. Yani 1913 te falan. Dedem öyle anlatırdı.
N.- Ama diyorlarki; Sabit, Karaköy’de yaşayan bi Rum kızına tecavüz etmiş. Rum kızı Rodos’ta bir subaya nişanlıymış. Nişanlısı bunu duyunca gelip Karaköy baskınını yapmış. Ame gene derler ki; Sabit Efe de Kızlan’da iki Rum balıkçı tarafından tecavüz edilip öldürülen çoban kızı Zala’nın intikamını almak için Rum kızına tecavüz etmiş…
A.- Ama doğrusunu istersen Zala’yı öldürenler balıkçı deel, gene aynı mevkiide çobanlık yapan Ağsıl adında bir Rum’un iki oğluymuş. Bu Rumların adlarınıda derdi ninem emme şu anda aklıma gelmiyo. Bu Rum’un bir de kızı varmış ve Zala’nın çok iyi arkadaşıymış. Zala’nın öldürülüşünden sona Çandırma bu aileden herkesi sorguya çekince , Rum’un kızı söylemiş ve şahitlik yapmış kardeşlerinin Zala’yı öldirdüklerine. O iki Rum oğlu yargılandıktan sonra Muğla’da idam edilmişle. Zala’nın mezarı halen öldürüldüğü yerde duruyor. Ormancı Memed Teke varya unun bubasının baldızıymış.
N.- yahu bunu iyi bi yerde başka zaman konuşalım. Sende çok güzel bilgiler va.
A. -Yahu bizim anamız durmadan bize bunları anlatı dururdu. “Asıl cavırın çocukları” derdi ve adlarını da söölerdi. Ama şu anda aklıma gelmiyor adları. Hatırlayınca ben sene derin. Öldürülen Zala, aslında bize de hısım geliyor.. Zala’nın iki kız kardaşı daha varmış. Birinin adı Fatma, diğerinin Ayşa, işte bi de bu Zala. Aile İnceburun’da eğleniyormuş. Keçileri varmış. Zala o gün bu dağa keçileri güderken gelmişimiş. Anamın anlattığına göre Zala köyün en güzellerinden imiş. Bir de derdi ki o zamanlar bu dağlar hep işlenirmiş. Bu olaylardan sona zaten seferberlik çıkmış. Seferberlik çıkıkda herkes askere gidince dağlar tepeler işlenmemiş, tarlalıkdan çıkmış. Sonadan yağmurla toprağı hep taşımış, şindi kel yalım galmış.
.N-Ne çok bilgi va sende Ahmed?
A.- Sen biliyon mu ilk tarihçi kim?
N.- Kim? Sizin köyden mi?
A.-Yok Bodrum’dan, Hani ilk tarihçiyi soruyom.
N. Kim?
A.Heredos…
N.- Herodotus demek istedin.
A.- Hah işte, her neyse, O…
N. Seninnen bi daha konuşmam gerek.
A. Gel köye ne zaman istersen. Ben hep gayvedeyin.
N. Sen yeldermenleri hakkında da bişeyle bilisin. Yani tarihleri hakkında.
A.- benim böyüklerimden duyduum, dermenleri yaptıran Elee ağaları… Rumlara yaptırıp işletmesini de onlara yaptırmışla. Sonadan Rumla satın almış dermenleri
Galip Geremeliler’in dermeninde tarih vardı emme okunmazdı netçe. Tarih Rumen rakamlarınnan yazılmıştı. Sonadan ne oldu u daş bilmiyoruz.
Geçen sene bizim eve iki kişi çıkdı geldi. Baktık yannarında dil bilen birini de gatirmişle. Dedile bizim burada bi ev var. Dedik nerede? Buralarda dedi. Ben dedi yedi yaşına kadar burada yaşadım. Evini yatağını gösterivedik. Ağladı adam. Evin yıkıklarına baka baka. Bu ihtiyar Uçar falan vardıya hep onları tanıyor.
N.-Bi de Garfi varmış Rum. Taa aşağıda tarlası varmış. Tarlanın içinde bir de evi. İki dene kızı varmış. İrene adındaki çok güzelimiş.
A. – İrene deel, Eleni olacak.
N.-Yahu bize İrene dedilerdi.
A.-Bazıları garıştırıyor adları. Ninem Elene derdi. Bi de manisi var ya sene demişle köyden galiba.
N.- Evet: Mani şu:
Garfi Cavırın evine
Adı, Güzel Elene
Sümbeki’ye gitmeden
Aşık olmuş Birine. (Aşık olmuş Bedri’ye olması gerek. Ama millet Bedri’den korktuklarından adını kullanamımışlar.)
A.- Biliyurmung? Datca’da üç güzel varmış o vakıtlar. Elene, Gızlanda; Mariya, Eski Datca’da; Dona, Betçe’de…
N. – Bi dene taa va… Onu da ben sööleyen. Batır’da Filibe’nin gızı, Zobi… Ama ayak parmakları altı daneymiş, ona da mani yakmış Batırlıla:
Şu Rodos’un hamamı
Eğri Çıka dumanı
Filibe’de çok gız va
Altı dene barmağı.
Hadi bakalım Ahmed, Hoşça kal, köyde görüşmek üzere…Bu gayvede olmadı bu. Çok gürültü va Bu Datcalıla bizim çok konuşurla. Ne demiş eskile: Marmaras’ın arı lafı, Hisarönün Darı lafı, Darayha’nın garı lafı, Datca’nın guru lafı…
A..- Sende de laf çoğumuş Nihatçığım. Emme köye yakında gel. Güzel bi gonuşalım.
N. Tamam. Söz!....

Hiç yorum yok: