Çarşamba, Mart 08, 2006

Emine Teyze ve Bilgisayar

Yazan: Nihat Akkaraca
Akşamdan kararını vermişti. Tansiyon hapları tükenmeden hastaneye gidip haplarını yazdıracaktı doktora. Ertesi gün erkenden kalkıp, çabucak kahvaltısını yaptı. Çantasından çıkardığı kutudan bir tansiyon hapı alıp yuttuktan sonra, kalanları saydı. Kutuda altı adet hap kaldığını görünce.: “Zaten bitikgidermiş, tedbir tedbirdir.” dedi, kendi kendine.
Önce Vatan Caddesi’ne çıkmadan, komşusu ve akrabası Fatma Teyze’nin evinin önünden geçerken seslendi: “Huuy! Deyze, Napık durusun bakaan?” İçeriden gelen: “Gel buyur kayvaltı yapıkdurun” davetine, başını kapıdan içeriye iyice uzatarak cevap verdi: “Ben yaptım. Hastaneye tansiyon ilaçlarımı yazdırmaya gidik giderin, gelince gonuşuruz.” deyip yoluna devam etti.
Doksan altı yaşındaki Fatma Teyze de tek odalı evinde tek başına yaşıyordu ama, pek de yalnız sayılmazdı. Yaşadığı tek odalı evin etrafı oğulları ve kızlarının evleriyle çevriliydi, her zaman çocukları ve torunlarıyla haşır neşirdi.
Önce Vatan Caddesi’nden hastaneye doğru inmekte olan Emine Teyze’ye rastlayan her tanıdığı soruyordu: “Hayrola İmine Deyze! sabah erken erken yollanmışın, nereye böyle?” Her karşılaştığı tanıdıkla birkaç laf değiş tokuş yapması, ona kısa bir dinlenme molası gibi geliyordu. Datçalı Datçalı’ya rastladığında ‘bir merhaba’ veya “günaydınla” geçiştirmez; Datca aksanıyla; “Nereye gidik gidesin?” veya “nereden gelik gelisin?”diye de sorar.. Bu bir selamlaşma türüdür; bu, onlar için samimiyetin göstergesidir. Öyle, sadece “merhaba” veya “günaydın”la geçiştirmezler; bu tür kısa selamlaşmalar soğuk ve kuru gelir onlara. Kısa bir merhaba yerine, şöyle kısa bir sohbet etmeyi severler yolda. Eh! Bunun için de herkesin bol bol zamanı vardır, Datça’da. Kimsenin acelesi de yoktur. Eğer birisi "acelem var, bekleyemeyeceğim" derse: "Acelen varsa Datca'da ne işin var?" deyiverirler.
Elimde satın aldığım balıkla, sahilden eve gelirken en az beş Datçalı hemşerim tarafından durdurulurum. Balık poşette olsa bile, “ne balığı aldın?” diye poşetin ağzı iyice açılır, balıklar gözden geçirildikten sonra, ne kadar ödediğim, kimden aldığım, nasıl pişireceğim, ne tür bir içkiyle yiyeceğim sorulur. Elimdeki balık ucuz, üçüncü sınıf bir balıksa (Çarpan, Hannuz gibi) “daha iyisi yok muydu?” gibi içinde azıcık tenkid taşıyan bir soruyla da karşılaşırım bazen. Bu samimi sorgulama beni çok mutlu eder. Sadece merhaba deyip geçseler canım sıkılır; bir müddet ayakta tutup, sorgulamalarının samimiyetlerinden olduğuna inanırım..
Emine Teyze de neredeyse seksenini aşmış gerçek bir Eski Datçalı. Yolda karşılaştığı tanıdıkları, elbette kuru bir “günaydın” veya “merhaba” ile geçmediler onun yanından . Hal hatır soruldu, nereye, niçin gittiği soruldu. O da, her sorana anlattı: “Tansiyon haplarım bitik gide, altı dene galmış, gideen hastaneye de bitmeden yazdıraan doktora.” diyerek yoluna devam etti.
O gün Emine Teyze’nin hastaneye gidip tansiyon haplarını yeniden yazdırdığını Datcalılar’ın yarısı zaten duymuştu... Bütün bu yazdıklarımın tümünü ben de zaten ertesi gün duymuştum.
Emine Teyze hastaneye vardığında doktor henüz gelmemişti. İşlemlerini yaptırıp sırasını aldı ve kanapede oturmuş, sırasını bekleyen bir tanıdığıyla sohbete başladı… İlkönce geçmiş olsunlar, sonra sağlık şikayetleri derken arkasından sohbetin sonu her zamanki gibi çoluk çocuğa, torunlara gelmişti. Emine Teyze arkadaşını dinledikten sonra kendi durumunu da anlattı: Eski Datça’dan taşındıktan sonra, İskele Mahallesi’nin üst taraflarında, Önce Vatan’ın altında, oğlunun yapmış olduğu iki katlı bir evin alt katında kendi başına yaşıyordu. Pek kendi başına sayılmazdı. Üst katta oturan oğlu, gelini ve torunlarıyla haşır neşirdi. Evin alt katında tek başına yaşamak kendisinin tercihiydi. “Nemelazıım, istediim zaman yatarın, istediim zamak kalkarın” diyordu. “Habarları yok, hastaneye geldiğmi bi duysala… Bırakırlamı beni yalınız. Gelinim de getiri, oğlumda getiriEmme ben kendimi gaştarık durun, neye yük olaan onlara.” diyerek durumunu arkadaşına özetledi.
Sohbet ederken muayene sırası da gelmişti. Doktoru onu tanıyordu. 30 luk bir kutu hapı yazdı ve Emine Teyze’ye “hadi geçmiş olsun.” deyip uğurladı.
Elinde reçetesi, sevinerek eczanenin yolunu tuttu. Eczanede birkaç kişi sıra bekliyordu. Sırası gelince reçeteyi eczacıya uzattı. Reçeteyi okuyarak önündeki bilgisayara bişeyler yazan eczacı Hüseyin, doğrularak Emine Teyze’ye baktı ve: “Teyze! Sen bugün bu ilaçları alamazsın, sende altı adet daha hap var, bu altı hap bitmeden yenilerini veremiyoruz, hapların bitince gel, olur mu?” dedi ve ekledi:
“Daha evvel almış olduğun haplar bitmeden sana hap veremiyoruz." Eczacı Hüseyin Bey’in “sende altı adet daha hap var” deyişi Emine Teyze’nin kafasını karıştırdı. “Evde hakikaten altı hapım var ama, eczacı Hüseyin nasıl biliyor bunu” diye geçirdi içi,nden. Ellerini açıp ileri doğru uzatarak: “bak oğlum, bende hap map yok!” deyince, eczacı :
“Sende olmayabilir teyze ama, evinde olması gerek, bilgisayar öyle diyor, evine iyice bak." dediğinde, daha da şaşıran Emine Teyze, evinde kalan altı adet hapı hatırlayarak daha fazla ısrar etmedi. Sadece eczanedeki bu aletin, evindeki hapların sayısını nasıl bildiğine kafası yatmamıştı..
Kendi kendine mırıldanarak eczaneden çıktı. Mahallesine doğru uzanan yokuşu tırmanırken bir kaç tanıdığına rastladı. “Nereden böyle, Emine Teyze?” diyen her tanıdığın haberi oldu alınamayan haplardan. Her sorana,
Eczanedeki bilgisayardan şikayet ederek, yüksünmeden anlattı olanları.
Yokuşu çıktıktan sonra doğrudan evine gitmedi. Komşusu Fatma Teyze’ye uğramalı, onunla biraz laflarken,soluklanmalıydı.
Emine’yi görünce: “Gel bakan, otu şööle, yorulmuşun. Aldın mı ilacını?” diyen Fatma Teyze’ye:
“Offf! Boşuna yorgunluk” dedikten sonra: “Ne ilacı, ne alması gomşucum. Hapların hepisi bitmeden, yeniden vemezlermiş. Eczanede bi makine va, benim evdeki hapları sayıkduru; altı dene daha hapın va, bitmeden gelme deyik duru makine, aklım ermedi bu işe..” diye şikayet etti. Fatma Teyze duyduklarına pek şaşırmış görünmedi: “Aslı vadır! Benim torunla bazan onun lafını ederle. Herşeyleri bilen öyle bi alet varmış…” diyerek konuşmasını sürdürdü. “Sen de gafanı gullan, madem o alet, evindeki hapları bilikduru, evinde kaç dene hapın varsa yarın bene bırak, eczaneye ööle git, evinde hap olmayınca neyi sayacak o makine?.”
Bu nasihat Emine Teyze’ye oldukça makul geldi. “Bi de öylemi denesem?” diyerek, evine gitmek üzere yerinden kalktı. “Gal sağlıcakla” deyip evinin yolunu tuttu..
Ertesi sabah kalan altı haptan bir tanesini daha kullandı. Fatma teyze’ye gelerek içinde beş hap kalan kutuyu ona bıraktı ve ağır ağır eczanenin yolunu tuttu.
Sabahleyin eczane kalabalıktı. Eczacı Hüseyin Bey de henüz gelmemişti; çalışanlardan bir bayan oturmaktaydı bilgisayarın başında.. Sırasını beklerken içi rahattı. Çünkü evde hap falan yoktu şimdi, bilgisayar neyi sayacaktı da söyleyecekti. Sırası gelince “buyurun teyze,” dedi eczacı kız. Emine Teyze reçeteyi uzattı, kız, reçeteyi aldı, bilgisayara bakarak:
“ Siz beş gün sonra gelin. Sizin beş hapınız daha var ” demez mi! “Hay allah! bu alet bu sabah yuttuğum hapı bile saymış” diye geçirdi içinden.
“Gızım! hap map yok evimde böyün!” dedi, eczacı kıza, ve ekledi:
“Ben hapları Gomşum Fatma’ya bıraktım gelirken, bu makine Fatma’daki haplarıda mı sayıkduru? Bak şu başımıza gelenlere” deyince, Eczacı kız durumu anlamıştı. Gülerek:
“Teyzeciğim, şimdi git haplarını Fatma komşundan al ve kullan, haplar biter bitmez reçetenle gel, biz sana hap veririz tekrar” dedi. Emine Teyze reçetesini alarak evine doğru yürürken kendi kendine: “Ne kül yutmaz aletmiş, çaresi yok, beş gün daha bekleyceez” diye mırıldanıyordu. Mahallesine giden yokuşu dinlene dinlene çıkarken, rastladığı birkaç tanıdıkla daha sohbet etti ayaküstü. “Nereden böyle, Emine teyze?” diyenlere olanları onlara da anlattı. Evine gitmeden önce, hem biraz dinlenmek, hem sabah bırakmış olduğu haplarını almak için komşusuna uğrayıp çene çalmak niyetindeydi. İkisi oturup dertleştiler. “Zamane aletleri kül yutacağa benzemiyor, hadi deyelim, benim evimdeyken bildi hapları, ya senin evine getirdiğimi nasıl bildi? Akıl erecek gibi deel.” diyordu. En iyisi haplar bittikten sonra gitmeliydi eczaneye. Beş gün sonra...

Hiç yorum yok: