Cuma, Mart 03, 2006

MAKAT



Mehmet Amca’nın Makatı

Nihat Akkaraca

Önceleri pek ciddiye almamışlardı. Üşütmüş, “dumağı[1]” olmuştur, geçer deyip aldırmadılar. Bazı akşamları ateşlenip sayıklamaya başlayınca nazar dokunmuştur diye, Eski Datça’dan Hüsüret Nine’yi getirip gor attırdılar. Gor atmanın bi faydasını görmeyince İbiraam Amca’yı çağırdılar. İbiraam Amca, elinden geleni yaptı; deriye sardı, kupa çekti, kan aldı, bağa kanı bile içirdi, olmadı. Gara Omar Nine’yi getirdiler. Saçlarını sıfıra tıraş ettirip bir kubbayı[2] ezdi, başının üstüne bağladı. O akşam ateşini düşürdü ama, iki gün sonra gene ateşlendi Memed Amca. Reşadiye’den Haceli[3]’yi salık verenler oldu, onu da denediler. Haceli okudu, üfledi, payam kabuğuna yazdığı dualarla muskalar yapıp Memed Amca’nın boynuna astı, faydasızdı. Hiç bişey değişmedi…

Son çare doktordu. Datça’da o sıralar doktor yoktu. Eskiden, yarımadanın karşısında on mil uzağındaki Sömbeki Adası cankurtaran gibiydi yarımadada hastalananlar için. Şimdi gidilmiyordu. Kurallar değişmişti. Memed Amca’nın akrabaları olsun komşuları olsun İzmirde, İkinci Beyler Sokağı’nda bir doktorun adını, adresini yazıp gidip bi görünmesini salık verdiler. .

Ertesi gün karısı İmine’yle, Marmaris’e sabahın erken saatlerinde hareket eden jipe yetiştiler. O akşam Muğla’ya ulaştılar, Yağcılar Hanı’nda kaldılar. Sabahleyin garaja gelip İzmir’e giden bir otobüste yer buldular, akşam üzeri İzmir’e indiler. O geceyi, Datçalıların kaldığı, Mezarlık Başı’ndaki Akdeniz Oteli’nde geçirip sabah erkenden kalktılar, kahvaltılarını yaptıktan sonra, ellerindeki adresle İkincibeyler Sokağı’nda onlara tavsiye edilen doktoru buldular…

İyi bir muayeneden sonra doktor reçeteyi yazıp Memed Amca’ya uzattı ve anlattı:
-"Gün aşırı, akşam yatağa girerken, makata bir adet koyacaksın." Ve devam etti: “On fitil yazdım, hepsini kullandıktan sonra iyileşme görülmezse bana geleceksin tekrar. Anlaşıldı mı, Mehmet Amca?"

Memed Amca, anladım anlamında başını salladıktan sonra doktorun ücretini ödedi ve karısı İmine'yle çıktılar dışarı. Böylesine kolay bir tedaviyi duyunca ikisi de sevindiler. Çünkü Memed Amca iğne yaptırmaktan çok korkardı. Şimdiye kadar doktora gelmemesinin başlıca sebebi iğne korkusuydu. Ama şimdi ne iğne yaptırması gerekiyordu ne de günde birkaç kere hap yutması. “Ohh be! Ne kadar da kolaymış. Gün aşırı, akşam yatağa girmeden koy bi fitil makada, yat uyu; ne iğne korkusu ne de hap kokusu var.” Diye geçirdi içinden
-“Gerçekten konu komşu bize iyi bi doktor tavsiye etmiş.” dedi, Memed Amca karısı İmine’ye.

Gördükleri ilk eczaneye girdiler, ilaçları, yani fitilleri aldılar, hemen doğru garaja... O zamanlar İzmir’in o küçücük şehirler arası otobüs garajı Basmane’deydi.. Muğla’ya gidecek bir otobüs aradılar. Geç olmuştu, Muğla’ya gidecek otobüs yoktu ama, Aydın’a giden vardı. O da iki saat sonra kalkacaktı. Eh! Yolcu yolunda gerek diye düşündü ikisi de. Aydın’dan Muğlaya elbet bişeyler bulurlardı. Biletlerini aldıktan sonra gidip Basmane’deki ucuz lokantaların birinde karınlarını doyurdular. Geri gelip biraz sonra kalkacak otobüste yerlerine oturdular. Otobüsün içini gözden geçirip Datçalı var mı, yok mu diye araştırdılar. Tanıdık kimse yoktu. İki günde Datça’yı öyle özlemişlerdi ki… Yola çıktıklarında sanki otobüste değiller de, kanatlanmış uçuyorlardı Datça’ya doğru. Öylesine keyiflenmişlerdi…

Aydın’a geldiklerinde güneş batmak üzereydi. Geceyi geçirmek için Muğla Oteli’ne yöneldiler. Otel hemen garajın yakınındaydı. O zamanlar Muğla arabaları da otelin önünden kalkardı. Daha otele girmeden duydukları bir sese kulak verdiler: “Muğla’ya! Muğla’ya!” diye bağırıyordu bir cipin şoförü. Ne şanstı! İşleri nasıl da rast gidiyordu. Cipte yerlerini aldıktan biraz sonra yoldaydılar. Sabaha karşı Muğla’ya geldiler. Bir iki saat de Muğla’dan Marmaris’e gelecek jipi beklediler. Öğleden sonra Marmarise geldiklerinde, Maramaris-Datça postası olarak çalışan jip çoktan gitmişti. O gece Marmariste kalacak olmaları ikisine de zor geldi ama, yapacak bişey yoktu. Allahtan durum eskisi gibi değildi. Buna da şükretmek gerekirdi.. Marmaris-Datça arasında bir jip her gün bir sefer yapıyordu.. Öğleden sonra saat 13.00 de hareket ediyor, Datça’ya tam akşamüstü varıyordu. Yo, tozun toprağın içindeydi ama, olsun. Her gün bi jip vardı ya… Zarar yok, yarınki jiple gidiverirlerdi. O akşam Çavuşun Hanı’nda kaldılar.

Ertesi günü Marmaris’ten Datça’ya gelecek olan jipe tıkış tıkış doldular. Jipte en az on kişi vardı. Datça yoluna girip, tozun dumanın içinde yol almaya başlayınca, ne sıkışıklığın ne de tozun dumanın farkına vardılar. Ne de olsa her dakika Datça’ya bir adım daha yaklaşıyorlardı.

Reşadiye’ye geldiklerinde güneş henüz batmıştı.. Akşam yemeğini çorbayla, salatayla geçiştirdiler. Yorgundular, erkenden yatacaklardı. Yatmadan evvel ilk fitilin makata konması lazımdı. Memed Amca, evin önünde bulaşıkları yıkayan karısı İmine’ye seslendi:

-"Bizim makat nerede ülen?"
İmine, ıslak elleri iki yana açık, kapıya kadar gelerek yüklükte yığılı kilimleri gösterdi:
-“Taa bak, yüklükte yığılı kilimlerin arasında, gözüne batıkduru.”

Yüklükte istiflenmiş bir sürü ehram, kilim arasında makat, cascavlak renkleriyle sırıtmaktaydı.

-“Tamam, tamam! Celallenme, gördük işde!” dedi
Yerinden yavaşça kalktı, ilaç kutusunu aldı, içinden bir fitil çıkarttı, makatı aralayıp içine koydu ve yattı. Eh! Tedavi başlamıştı. Yarın neticesini az çok görecekti. Ertesi günü Memed Amca işe gitmedi, rahatsızlığı devam ediyordu. Ama karısı İmine, bir kaç gündür aksamış olan işlerini tamamlamak üzere Çayıriçi'ndeki tarlalarına gidip yapabildiği kadar tarla işlerini yapmaya çalıştı..

Tedavi devam ederken Memed Amca evde kalıyor, dinleniyordu. Gün aşırı, yatmadan evvel, kutudan bir fitil çıkartıp makatın içine koymaya devam etti.

Yirmi günün sonunda kutuda fitiller bitti. Ama, Memed Amca’nın hastalığı iyileşeceğine daha da kötüleşti. Doktorun, “Bir faydasını görmezseniz gene gelin.” dediğini hatırladı ve akşam yemeğinde karısı İmine’ye sordu:

-"Ülen İmine, bu fitille bi işe yaramadı, biz gine gitsek de şu dogdora bi görünsek mi acaba?"

-“Oluu, sen bilisin.” dedi İmine.
Akşamdan yol hazırlığını yaptılar, sabah gene İzmir yollarına düşülecekti. Peynir, zeytin, haşlanmış yumurta gibi yiyecekleri yol azığı olarak bi çıkına bağladılar, makatın içinde birikmiş olan on adet fitili bir mendile sıkıca sarıp sarmalayıp torbalarına koydular. Şafakla Marmaris’e hareket eden jipe yetiştiler. O akşam Muğla’da yattılar. Ertesi günü akşam üzeri İzmir’deydiler. Datçalıların her zaman kaldıkları ucuz otellerden biri olan Akdeniz Oteli’nde geceleyip sabah erkenden İkincibeyler Sokağı’ndaki doktorlarının kapısına dayandılar. Doktor henüz gelmemişti, ama onlar merdivenlere oturup doktorun gelmesini beklediler. İlk gelen olduklarından, doktor gelince ilk muayene sırasını almışlardı. Doktor Mehmet Amca’yı görünce hatırladı. Hoş geldin, hoş bulduktan sonra sordu:

-"Eee, Mehmet Amca! Anlat bakalım, hastalığın nasıl oldu?" Memed Amca bir çıkına sardığı fitilleri doktorun masasına dökerek:

-"Dediğiniz gibi kullandım dogdor bey, hiç bi faydasını gömedim. Gün aşırı makata godum, nah işde hepisi burada..”

Doktor anlatılanlardan bişey anlamamıştı ama, gözlerini kulaklarını açmış anlamaya çalışıyordu. Fitiller hiç dokunulmamış gibi pırıl pırıl masada durmaktaydı. Hiç biri öyle makata konmuş çıkarılmış fitile benzemiyordu. Doktor, Memed Amca’nın dediklerini pek anlayamadığını belirterek, sordu:

-"Baştan anlat Mehmet Amca! Sen bu fitilleri makata nasıl koydun ve nasıl böyle el değmemiş gibi çıkardın?"

Memed Amca da şaşırmıştı. Fitilleri makatın içine koyup geri almak o kadar zor bi iş miydi ki?.. Akıllı belledikleri bu doktor ne diyordu yahu!...

-“Doktor bey, undan golay ne va. Bizim makat zaten yüklükde diğer kilimlerle üstüste gatlanmış durukduru. Dediin gibi, gün aşırı, yatmadan evvel, bi fitil aldım kutudan ve makatın içine godum.”
Laf arasına yüklük, kilim falan karışınca doktorun kafası da karıştı, ama bir yanlış anlama olduğunu sezmeye başlamıştı.

- "Yahu Mehmet Amca! ben seni anlayamadım, sen yüklükteki makattan neyi kastediyorsun?"
Memed amca açıkladı:
-Dokdor bey, sen demedin mi, yatmadan evvel makata bi fitil goyacaksın deye? Bizim evde de kilimle, iğramla[4], makatla hepisi yüklükde üst üste durukduru. Ben de dediğin gibi fitillerden bi dene günaşırı makatın içine godum, bi faydasını bulmayınca da gelirken hepisini makatın içinden topladım geldim."

Biraz daha soruşturunca, doktor anlamıştı yüklük, iğram, kilim sözcüklerinden "makat"ın Datça dilinde bir çeşit kilim olduğunu.

Anladığında da gülmekten gözlerinden yaşlar geliyordu. Ama, Memed Amca’nın gülecek hali kalmamıştı. Doktor, Memed Amca’ya makata fitilin nasıl konulacağını anlatmakla yetinmedi. Onu paravanın arkasına alarak fitilin birini makatına yerleştirdi. Bir ilacı ağızdan değil de, başka yerden almak zorunda kaldığı için Memed Amca’nın çok canı sıkılmıştı. Böyle bişeyi ilk kez duyuyordu. Zaten bu yüzden, doktor, makata koyacaksın dediğinde aklına evde yaygı olarak kullandıkları makattan başka şey gelmemişti. Üstelik küçük bi bilgisizliği yüzünden İzmir’e iki sefer etmişti. Kimbilir fitilleri gerçek makata koyduğunda da bir fayda göremezse, belki de üçüncü kere tepecekti o zor yolculuğu. Üstelik ilk muayene sonucunda duyduğu mutluluk, şimdi fitil fitil(!) burnundan gelmişti..

Paravanın arkasından çıktıklarında, Memed Amca'nın alnında ter tomurcukları birikmişti. Karısının yüzüne bakamıyordu. "Ne oldu Memed?" diye soran karısını, "Zevzeklik etme ülen! Tut çeneni!" diyerek azarladı.

Sandalyenin üstünde iki büklüm duran ceketini aldı, duyulur duyulmaz bir sesle doktora "Allaısmarladık" dedi ve kendisi önde, karısı İmine arkasında, merdivenlerden inerek İkincibeyler Sokağındaki insan seline karıştılar…



[1] Dumağı; Nezle, grip
[2] Datça dilinde Kurbağaya “Gubbağa” denir.
[3] Haceli; Hacı Ali
[4] İğram, yünden dokunmuş bir nevi yaygı, battaniye olarak da kullanılırdı.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Sevgili Nihat Abi;
bir kaç saattir insanlara küsmüs bir haldeydim,ÖLÜ güler ben gülmem derdim.Ömrün uzun olsun, yürekten kahkahalar atarak okudum.
İYİ Kİ TÜM YAZILARINI BİR GÜNDE OKUMAMİSİM..
SUSİ

Nihat Akkaraca dedi ki...

Değerli arkadaş Susi. Çoktandır yazamadım size. Ama öykümü okuyup bir de gülmüş olman beni öylesine mutlu etti ki; Şu aNDA GECENİN GEÇ SAATİ yarın size bir mail yazacağım. Sağolun. Maillerde görüşmek üzere. Nihat Abi