Salı, Ekim 09, 2007

Cahit Çete (1932) den kısa bir hatıra

II.DÜNYA SAVAŞI'NDA DATCA
2.nci Dünya Savaşı yıllarında, sanırım Almanların Rodos ve Simi Adalarını ele geçirdikleri günlerde, bir günde 300 kadar İtalyan, 60 kadar İngiliz askeri geldi, Datça’ya, bizim köye. Bunlar savaştan kaçabilenlermiş,
İtalyanları köyün camisinde, İngilizleri İlkokulda yatırdılar.
Karanlık çökünce gelen askerler kümeler biçiminde, köyün merkezi olan Çeşme Alanı’ndaki yan sokaklarda dolaşıp konuşuyorlardı. Biz de onları, meraklı bakışlarla gözetliyorduk. Askerler birden dağılıverdi. Ortalıkta kimse görünmüyordu. İlkönce ne olduğunu anlıyamadık. Ortalık birden sessizleşmişti. Gökyüzünde bir uçak sesi duyduk, arkasından bir uçak ışığı göründü. Bizim sık sık gördüğümüz, alışık olduğumuz bir görüntüydü. Ama savaştan kurtulan, ölümden dönüp gelenler için öyle değildi. Gizlenmeleri o yüzdenmiş. Sessizlik çökmese bizlerin uçaktan haberi olmayacaktı.
Bir küme İtalyan sığınmacının içinde bir kadın ilgi çekiyordu. Bir çocuk, annesinin eteklerini tutuyor, diğer bir çocuk zaman zaman annesini emiyor. Çocuk halimizle anladığımız kadar, bir çocuk da karnında var.
Kadın durmadan “Yannimu! Yannimu!” (Yannim, Yannim!) diye çırpınıp ağlıyor. Biz merakla durmadan kadını izliyoruz. Hüseyin Çavuş’un bahçesindeki evin boş bir odasına götürdüler. Durmadan ağlıyor. O sıralar köyde Rumca bilen kişiler var. Birkaç kişi de İtalyanca biliyor. Konuşmalardan sonra durumu açıkladılar.
TİLOS Adası’ndan kürekli, yelkenli iki kayıkla geliyorlarmış. Bunlar bizim Bükceğiz’e çıkmışlar. Diğer kayık kaybolmuş. Ağlaması; “kayık battı, onlar boğuldu” diyeymiş. Onların üzüntüsüne bütün köylünün katıldığını anımsıyorum. Bir kaç gün sonra kaybolduğu sanılan kayığın Bozburun taraflarına çıktığını, birbirini yitirdiğini düşünen tarafların sevince boğulduğunu işittik. Köylü de bir oh! Çekti, sevindi.
İkinci Dünya savaşı sırasında 10-20 kişilik kümeler halinde çok sığınmacı geliyordu. Bunlar çoğunlukla İtalyanlardı. İçlerinde öğretmenler de vardı. Bizim karakola (Knidos karakoluna) da iki Alman sığınmacı geldi. Onlar da fırtınaya yakalandıkları, botları bozulduğu için zorunlu sığınmacı olmuşlar.
Çilliri amcam (Süleyman Çete) o yıllar köy bekçisi. O evleri dolaşır, köye gelen sığınmacılar için ekmek ve yiyecekler toplardı.

5 yorum:

Açalya dedi ki...

O insanlarin cocuklari, torunlari Datca'yi ziyaret ediyor mudur? ne kadar onemli aslinda...dedeleri, babalari Datca'ya siginmasalardi onlar su an yoktu, hatta bizim koyun deyimiyle 'derelerde daşıyolaadı',yani doğmamışlardı.

Nihat Akkaraca dedi ki...

O insanların bazılarının çocukları arasıra gelmişler ve zaman zaman geliyorlar. Ama, bir tanesi var ki her hafta Symi Adası'ndan geliyor. Dedesi ve babası burada yaşamış daha önce. Aile adı Farmakidis. Gelen arkadaşla her Cumartesi beraberiz. Adı Costas Farmakidi. II. Dünya Savaşı yıllarında Farmakidiler de iltica etmişler Datca'ya ama sonra gönderildikleri yerden tekrar Symi'ye geri dönmüşler. Ben bu mübadele konusunu araştırmaya beş yıl önce başladım. Daha önce gelen gidenlerle ne tanışan ne de konuşan ne de yazan olmuş. Datcalı geçmişiyle pek ilgilenmemiş.
Kostas 79 yaşında. O da Ada'da benim yaptığım aynı şeyleri yapıyor. Symi hakkında yazmış olduğu güzel yazıları var.
Bu Ada, Symi Adası çok ilginç bir ada. ben size bir İngiliz tarafından 1960'lı yıllarda Symi adası hakkında yazılmış kitabı tanıtacağım. İngilizce olduğundan Amerika'da bulabilirsiniz.
İlgiyle okuyacağınızdan eminim.

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Ne kadar güzel bunları araştırmanız, yazıya dökmeniz. Bambaşka bir dönemden bambaşka sesler getiriyorsunuz bizlere. Kaleminize sağlık..

Alp ve Ege'nin Annesi dedi ki...

Nihat Abi, "Akdeniz" filmindeki gibi, görmediyseniz görmenizi öneririm, yillar önce en iyi yabanci film dalinda oskar ödulunu almisti...Italyan askerleri birakildiklari bir yunan adasinda unutuluyorlar,2.dunya savasi yillarinda... Kas'tan da Aziz gelip onlari soyuyor, gibi detaylar da var. Trajikomik bir muzikal sanki...Hatta ben burada SIK SIK gösterilir, her seferinde seyrederim.

Nihat Akkaraca dedi ki...

severek, isteyerek seyrettiğim filimlerden biridir, o filim, Alp&Ege'nin Annesi. Yunan TV si onu sık sık gösterir. Bir kaç kez ben de seyrettim. Ama Datca'ya o yıllarda sadece Cahit Bey'in anlattığı grup değil, onlarca grup çıkardı mülteci olarak. Hatırımda kalanlar, asker gibi sıraya konmuş insanların, jandarmaların kontrolunda yürürken, ziynet eşyaları ellerinde, onları üzüntüyle izleyen yol kenarlarındaki Datcalılara uzatmaları, bir parça yiyecekle değişmek için. Benim aklımda kalan bu. Hafızamı zorluyorumda, ekmek vereni gördüm, (bunlardan birisi anamdı)ama, ziynet eşyasını alanı gerçekten görmedim. Bu yüzden Datcalı'larla Symili'lerin arası çok iyidir. Bu yarımada ve Symi geçmişte aynı kaderi paylaşmışlardı. ikisi de anavatanlarından biraz isole edilmişlerdi, ulaşım zorluğu bakımından. Bu konuda yazılacak ve anlatılacak çok konular var...