Cuma, Kasım 16, 2007

DURUM

İçimden gelmiyor… Yazmak, çizmek, konuşmak, duyurmak… Tam başlayacak oluyorsun, kafana tak ediyor dinlediklerin, okudukların, gördüklerin. O zaman, “şimdi sırası mı yazmanın, çizmenin?” diye düşünmeye başlıyor, yazmaktan vazgeçiyorsun. ülkemde ortalık tozun dumanın içinde. Kuzey Irak sınırında olanları dinlemişsin, duymuşsın ki Trakya’yı sel götürüyor… TV kanallarından birinde durmadan konuşuluyor, Marmara Denizi’ndeki faylardan gazlar çıkıyormuş, her an deprem olabilir miymiş? Aslında, “Böyle bir memleket olabilir mi?” diye sorasım geliyor. Ne var ki, Irak’tan iyiyiz.
Allahtan burada sürekli bir eylem içindeyiz. Araştırmalar, edebiyat toplantıları, çevre toplantıları, gelen giden misafirlerle yemekler, oyalanıyoruz. Akşam eve gelip TV haberlerini dinleyince dünyamız kararıyor.
Dünkü Edebiyat toplantısındaki gündem felsefeydi. Bir felsefe öğretmeni arkadaş bize uzun uzun felsefeyi anlattı. Gecenin yarısına kadar sürdü toplantı. O mutluluk eve gelene kadardı. Evde ya TV açılıyor, ya da eline bir gazete geçiyor, tekrar başlıyor dünyan kararmaya.

Bütün bunları buraya yazıp sizin de içinizi ben karartıyorum ama, ne yapayım, ben de içimi bu bloğa dökmeyi istedim.
Yarın Fethiye Anadolu Lisesi öğrencileri gelecek. Datça'daki öğrenci arkadaşlarını ziyaret edecekler. Biz de onlarla olacağız. İki günü de öyle kurtarırız. Pazartesi günü ne çıkar bilinmez.

13 yorum:

Adsız dedi ki...

Dunyanin derdi bitmiyor ki, Nihat Abi. Sen yaz, biz okuyamadigimizla kalmayalim bir de. :o(

www.elifsavas.com/blog

Açalya dedi ki...

En büyük yazarlar, yokluk ve zorluk içinde büyük yazar olmuşlar Nihat abi (hmm, John Steinbeck epey varlıklıymış gerçi ama neyse, o istisna). Bu kötü durumlardan iyi birşeyler çıkarmak lazım. O da yazmak...hadin galeme sarıl.

Nihat Akkaraca dedi ki...

Elif Sağolun, Yazacğız elbette. Ama, yazı yazacak bi havaya, giremedik. Buna rağmen boş durduğum da yok. Uzun zamandır yapmış olduğum ses kayıtlarını yazıya döküyorum zaman buldukça. Öykülü Datça manileri derlemesi çok önem verdiğim bir çalışma.
yavaş yavaş onunla başlamalıyım.
Evet, Açalya...Bu ayın 23 ünde Muğla Üniversitesi ve Muğla Belediyesinin düzenlediği Sözlü Tarih Atölyesine katılacağım. Sözlü tarih daha çok geçmişte Türk -Yunan halklarının bir arada nasıl yaşadıkları hakkında. O araştırmaları zaten bugüblerde özetlemekteyim zaman buldukça. Ama ne var ki şikayetim birz da Datçalı oluşumdandır. Biz Datcalılar fazla çalışmayı sevmeyiz, fazla çalışanı da... Galem elimizde zaten. Biraz gıpırdamak gerek.

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Bazen böyle oluyor işte Nihat Abi, günleri birer birer yaşıyoruz. Ama yaşıyoruz işte...

Nihat Akkaraca dedi ki...

Evet Ayşegül, 'acaba, iyi düşünebildiğim zamanlarda mı bu bıkkınlık, yazmama, okumama isteği geliyor bana?' diyorum.

Nihat Akkaraca dedi ki...

Demek istiyorum ki, acaba yazdığımız zamanlarda mı normal değiliz.

Adsız dedi ki...

Yazarken, benim tencere tasti gibi oluyor. Boylece altindaki fazla harli yanan ates de tasanla sonuyor. :oP Tabii yine yakmazsak, gazdan zehirlenebiliriz.

www.elifsavas.com/blog

Alp ve Ege'nin Annesi dedi ki...

Bu yazinin mi etkisiydi bilmiyorum, sizi ruyamda gördum, hatta Elif'te vardi...Bu sefer Elif'in kitabi vardi sirada, sizinle dag tepe biryerlerde yuruyorduk, Datca'da, umarim sagliginiz iyidir, bekleriz biz de yeni postalar gelene kadar, saygilar hepimizden...

Nihat Akkaraca dedi ki...

Ah, Alp&Ege'nin Annesi, siz bizim Muğla'ya o Sözlü Tarih toplantısındaki konuşmaya gittiğimizi görmüşsünüz. Çok çekinerek gitmiştim. Elimdeki bilgiler dağınıktı, toparlamaya fırsat bulamamıştım. Fakat Rüyada Elif'in de oluşu çok hoş. Ne mutlu size, Elif'i rüyanızda görmüşsünüz. İşte rüyayı yorumluyorum: Elif'i rüyada, üstelik de siz gördünüz. Bu benim Muğladaki başarılı sunumumu anlatıyor. gerçekten iyiydim sanırım. Aldığım yorumlar o yolda. Sağolun. Mail olarak uzun uzun yazacağım.

Şefika dedi ki...

Burada güzel insanlar güzel sözler etmiş. "Günleri birer birer yaşamak." Tekrar tekrar okudum. Bir yere not almak istedim hatta. Yazmak, yani taşan tencerenin ocağı söndürmesi. Yazın hepiniz lütfen. Olmazsa televizyon kutularını da balık akvaryumu yaparız:))

Nihat Akkaraca dedi ki...

Zaman zaman insanın üstüne düşen bıkkınlıklar bunlar Şefika Hanım. Ne kadar yazmak istemediğimizi söylesek, durmak mümkün mü. Yapılması gerekli bir sürü iş bizi bekliyor. "Datca'da Zaman"ın ikinci baskısından önce yeniden gözden geçirilmesi, Bahar aylarına doğru çıkacak ikinci kitabın hazırlanması
gibi...Bugün çok mutlu olduğumuz bir gün. Kızımız Melike Doktora tezini verdi.
Artık ailede bir Dr. var.

Şefika dedi ki...

Ne güzel haberler bunlar. Gözünüz aydın. Melike'yi içtenlikle kutluyorum.

Nihat Akkaraca dedi ki...

Melike adına da teşekkürler, şefika Hanım...