Perşembe, Aralık 27, 2007

Arkadaşın Ölümü

ARKADAŞIM, SEN NE ZAMAN ÖLMÜŞTÜN?

Nihat Akkaraca

Limandaki kafelerin birinde arkadaşlarla buluşmuş, sohbet ederken birer bardak şarap içmiş, dağılmıştık. Evin yolunu ağır adımlarla arşınlarken, Maya Apart’ın alt katındaki kafeden kulağma bi ses geldi. Dönüp bakınca çocukluk arkadaşımın eliyle işaret ederek beni çağırdığını gördüm.Çocukluk arkadaşımdı, okul arkadaşımdı, hatta aynı sırada oturduğumuzdan, sıra arkadaşımdı, oyun arkadaşımdı, askerlik arkadaşımdı. Askerlikten sonra herkes kendi yoluna gitmiş, yollarımız ayrılmıştı. Birbirimizi bazen yıllık izinlerde, senede bi kez görürdük. Kırmadım, boş zamanım da vardı, döndüm masasına oturdum.. -Tam bi Datçalı ağzıyla- Lafa bir soruyla başladı:
-Nerelerden gelik gelising?

-Şurada, limanda arkadaşlarla buluşup gonuştuk, birer bardak şarap içtik.
-Boşver şarabı. Bu yaştan sonra şarap içsen ne oluu, içmesen ne olu?
Soğuk bir duş etkisi yaptı cevap bende.Kısa bir suskunluğun ardından gene sordu:
-Başka neler yapıkdurusung? Nasıl zaman geçirikdurusung?
-Valla Omar, boş zamanım olunca Mesudiye’deki köy evime gidiyoruz, güzel bi akşam geçirip geri geliyoruz.
-Bu yaştan soona güzel zaman geçirsen n’olacak ki?
Bu cevap daha da soğuk, buzzz gibi geldi bana. Aramızda kısa bir suskunluk daha... Beklemeye başladım ne soracak acaba diye. Sessizliği, ne içeceğimi sorarak bozdu:
-Ne alırsın, gayve mi çay mı?
Benim cevabımın artık hazır olması gerekirdi:
-Omar! Bu yaştan sonra gayve içsek n’olur, içmesek n’olur?
Cevap oturmuştu , sohbeti şakaya getirmek için gülümsedi.
-Yok, yok, ben çaardım, bişey ısmarlamam lazım. Gayve mi olsun?
Eski günleri hatırladım:
-Moskof Çayı, dedim. Garsona bakmaktan vazgeçip, bana bakarak:
-Antikasın, valla! dedi. Garsona:
-Oğlum, bak!. Buraya bi Moskof çayı! diye seslenince, garson anlamadı.
Sanırım Moskof çayını ilk kez duyuyordu garson. Eskiden Datca’da “Moskof çayı” derlerdi kırmızı çaya. Biraz pahalı olduğundan eşraftan üç beş kişi içerdi Moskof çayını. İçenlerin çoğu da gösteriş olsun diye içtiklerinden, kahveciye yüksek perdeden seslenirlerdi: “Yap bi Moskof çayı!”
Garsonun anlamadığını görünce, fikir değiştirdim, orta bi kahve istedim.
O da garsona tekrar seslendi:
-Boşver çayı, orta bi gayve geti sen bu antikaya, dedi.
Hep o bana soracak değildi ya, bu kez sessizliği ben bozdum:
-Sen neler yapıkdurusun? Arasıra yüzükduru musun??
Cevap aynı tonda, aynı anlamdaydı:
-Bu yaştan soona yüzsek n’olu yüzmesek n’olu…
Bu tür cevabın değişeceğine dair ümidim kalmamıştı. Kahvemi çabucak içtim. Kalkarken:
-Ben gitmeliyim, işim var evde, dedim.
-Ne işin var bu yaştan soona? demesin mi.
Hiç cevaplamadan yürüdüm. Eve doğru yürürken, biraz önce bir ölüyle konuştuğumu düşündüm…

Aradan on gün kadar geçmişti. Suya Batmazlar’ın Rüstem’in kahvesinin önünden geçiyordum, gözüm Omar’a takıldı. Bir masada dört-beş Datçalı arkadaşıyla oturuyordu. Şuna bi merhaba diyeyim dedim. Masaya yaklaştım ve masadakiler de duysunlar diye sesimi yükselterek:
-Omar! Yahu, sen ne zaman ölmüştün? diye sordum.
Soru, hem Omar’ı hem masadakileri şaşırtmıştı. Hepsi gözlerini dikmiş yüzüme bakarken devam ettim.
-Üç gün önce mezarlığa gitmiştim, senin mezarını aradım, bulamadım. Sen gerçekten hangi yıl ölmüştün? dedim. Masadakilerin tümü yüzüme hayretle bakarken, Omar’ın gözünün içine bakarak, Gaffar’laştım:
-“ANLADIN SEN ONU!” deyip yoluma devam ettim. Arkadaşım anlamış mıydı, bilemem..
-




11 yorum:

Adsız dedi ki...

günaydin nihat abi! yazinizi büyük bir heyecanla okudum ve yüzümde bir gülümsemeyle bitirdim. fikra gibi valla! maalesefki var böyle insanlar. bu yastan sonra sunu yapsak nolur, bunu yapsak nolur. oysa insan son güne kadar dolu dolu yasamali herseyi. bu hayat bize bir kere veriliyor. neden her aninin degerini bilmeyelimki? dilinize, kaleminize saglik. sevim

Nihat Akkaraca dedi ki...

Bloğumu izliyor olmanız beni sevindirdi, Sevim.
Böyle "canlı cenazeler" maalesef aramızda çok var. Bunlar ülkemizde 45-50 yaşlarında da emekli edilmişler (çok az bir maaşla) emekli oldum diye herşeyden ellerini ayaklarını çekmişler. Üretmek isteyen arkadaşlarına da karşılar. Onları sıradışı olarak görüyorlar.
Ama, omurumuzda bile değiller, böyleleri Sadece yazılarımıza konu olurlar.

Meltem dedi ki...

Omar, böyle yaşasa noolacaaak, yaşamasa noolacak. Nasılsa yaşamasının ne kendine ne de başkalarına bir yararı var. Fena halde yaş meselesine takmış durumdayız milletçe. Her şey yaşla ilintilendiriliyor. Şu yaşta evlen, bu yaşta çocuğun olsun, yaşın geçti öyle giyinme, yaşına başına bakmadan şunu yaptı. Yaş sapığı gibiyiz valla. Onun yaşı gelmiş artık ölümü bekliyor. Beklerken de yaşamayı reddediyor.

Nihat Akkaraca dedi ki...

Oooooo!!! Meltem Merhaba. en hala Paris'e uçmadın mı? Yoksa ben mi yanlış alnadım. Yılbaşından önce uçmayacakmıydınız?
Gelince Paris anılarını anlatmanı bekliyoruz, artık.
Baba...

Nihat Akkaraca dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Adsız dedi ki...

Nihat Abi, valla bu adamcagiz olse n'oluuur, olmase n'olur! Madem hicbirsey olmayacak, ben bu nefis hikayeye bir kadeh sarap kaldirip iceyim diyorum. Nasilsa sayilmiyor! :o)

www.elifsavas.com/blog

Nihat Akkaraca dedi ki...

İçtiğin şarap sanırım Kaliforniya şarabıdır, Elif. hani, şu musluklu kağıt kutularda satılan kalite şarap.
Afiyet olsun...

Mine dedi ki...

Ne güzel yazmışsınız, Aziz Nesin'in hikayelerine benzettim ve 'dur bakalım ne olcak' diye okudum:)

Nice mutlu yıllara!

Adsız dedi ki...

Merhaba Mine,
Bu bloğa yeni yılda ilk gelenlerdensiniz.
Hoşgeldiniz. Güzel yorum için teşekkürler.
Böylece ben de okuyacak başka bir blog daha buldum.
Yeni yılda size iyi olan her şeyi dilerim.

Şefika dedi ki...

Benim ilgimi çeken de aranızdaki diyaloğun mükemmelliği oldu. Ne kadar farklı da düşünseniz bu atışmanın sizin için de zevkli bir yanı var diye tahmin ediyorum. Hikayenin tadı benim damağımda kaldı doğrusu.

Nihat Akkaraca dedi ki...

Merhaba Şefika, Dialoğumuz iyidir. her türlü şakayı yaparım ona. Çünkü ona söylenenler şaka da değil, gerçeklerdir. Burada yazma şansımız olsada size anlatsam onun ne paragöz olduğunu.
Bir ara pansiyon işletiyordu. Turistleri otobüs terminalinden alırken turiste oda ücretini eliyle işaret edeiyor, ama, baş parmak kapalı durumda. Turist dört lira sanıp gidiyor, Fakat tatil sonunda anlaşmazlık çıkıyor.Çünkü bu kez elin baş parmağı da açıldığından ücret beş liras oluyor. Turist başparmağı kapatmaya çalışıyor ama başaramıyor. Bunun gibi şeyler.