Cumartesi, Aralık 20, 2008

ANI-ÖYKÜ

MUĞLA’DA SOKAĞI SULAMANIN CEZASI

Sezai, Datça’nın ilk üç şoföründen biriydi. Daha sonraki yıllarda Datça’nın en renkli, en dakik şoförü olan Mahluk[1] ise, Sezai’nin muavini olarak çalışıyordu. Kamyon, Datça belediyesinindi. İş çıktıkça Muğla’ya, Marmaris’e gider gelirlerdi. O gün Muğla’ya boş gittiler. Ertesi gün çimento sarıp geleceklerdi.
O yıllarda Muğla’nın sokaklarının yarısı topraktı, henüz asfalt veya taşla kaplanmamıştı.. Sezai, sebze halinin olduğu sokağa kamyonla biraz süratli girip, yolun bütün tozunu kaldırınca esnaf, belediye zabıtasını çağırdı. Zabıta, şehri kirletmekten hatırı sayılır bi’ ceza kesti. Sezai, hiç itiraz etmeden ödedi cezayı.
O gece Muğla’da kalacaklardı. Muğla Belediyesine ceza ödediklerinden, biraz tasarruf etmeyi düşündüler. Park parası ödememek için kamyonu otogarın arka tarafında bir sokağa park ettiler. Kendileri de otel parası vermemek için kamyonda uyumaya karar verdiler… Akşam üzeri lokantaya gitmediler. Bakkaldan aldıkları peynir, salam, domates ve biralarla kamyonda geçiştirdiler akşam yemeğini. Sezai şoför mahalline, Mahluk arkada kamyonun kasasına erkenden yatıp, uyudular. Epey bi’zaman geçtikten sonra Sezai uyandı. Muğla sokaklarında el ayak iyice çekilmiş, in cin top oynuyordu. Zaman, herhalde yarı geceyi biraz geçmişti. Akşamki biranın etkisiyle sıkışmıştı. Gecenin yarısında Muğla’da tuvalet arama niyetinde değildi. Hem ne olacak, sadece küçüğünü yapacaktı. Arabadan inip kapıyı kapatınca, kapıdan çıkan sesle Mahluk da uyandı.
Uyku sersemi, Sezai’yi sokakta görünce, sordu:
“Nereye gidiyorsun, abi?”
“Suss! sesini yükseltme, sıkıştım! Şuralarda işimi göreceğim.
Mahluk, alçak sesle:
“Ben de, abi,” deyip Sezai’nin yanına geldi.
Sezai:
-“Şu yol kenarındaki çam ağaçlarının altından yürüyerek yapalım da, yolun öbür ucundan gelen olursa görmesin, gören olursa bile ne yaptığımızı anlayamasın.” dedi. Fikir, Mahluk’un da aklına yattı. Zaten çocukluğundan beri kural dışı olmaya bayılırdı..
Şoför Sezai önde, muavini Mahluk onun arkasında, ağaçların altında yürüyor, hemde yolu ıslata ıslata ilerliyorlardı ki, oto garın duvarının üstünden önlerine aniden biri atladı. Arkadan biri daha… İlkin, karanlıkta ne olduğunu anlayamadılar. Ne zaman ki, bir ses, “Ne yapıyorsunuz siz ulan, gecenin bu saatinde?” diye gürleyince, uyku sersemliğinden biraz daha ayıldılar ve yola atlayanların gece bekçisi olduğunu anladılar.
Sezai biraz utandı, hiç sesini çıkarmadı. Gece bekçisinin ikinci sorusunu anadan doğma kekeme olan Mahluk, kekeleyerek cevapladı:
“Bi, bi, biz mi?” dedi. “Bi, bi biz, toz olmasın diye yo yo yo yolları sulama ya çaılışıyorduk, diyebildi. Bu cevaba iyice öfkelenen bekçilerden biri:
“Siz bizimle dalga geçmeyi görürsünüz şimdi!: Yürüyün bakalım karakola!” diye bağırdı.
Yolda gece bekçilerine dertlerini anlatmak istedilerse de bekçilerin onları dinlemeye niyeti yoktu. Götürüp polis karakoluna bıraktılar. Nöbetçi komiser işledikleri suça baktı, işledikleri suç, polisiin kapsamında değil, belediye zabıtasının kapsamındaydı.
-“Zaten sabah olmak üzere. Biraz burada bekleyin de yarın size belediye zabıtası ceza kestikten sonra bırakırız.” dedi komiser.
Zabıtanın onlara daha dün toz kaldırmaktan ceza kestiğini anlatmaya çalışıp paçayı kurtarmak istediler ama, komiser kararını vermişti bi’ kez
Mahluk, gecenin bi’yarısında başına gelenlere iyice içerlemiş, pepeliği daha da nüksetmişti.
Cesaretini toplayarak komisere:
Ko ko komiser Bey! Gündüz sok sokaktan to to toz kaldırdık diye ceza kestiler; akşam toz kalkmasın diye su su suladık diye mi ce ce za kesecek bu Muğlalılar bize? dediğinde komiser kahkaha atmaktan zor tuttu kendini.


[1] Adı Mehmet Ali’ydi. Çocukken, şoförlük öğreneceğim diye, kapılarının önündeki kamyonu çalıştırmış sokak kapısını yıkarak kendi avlularına kadar girmişti. Oğlunun yaramazlıklarından bıkan baba, o gün çok kızınca diğer çocukların yanında ona “Mahluuk!” diye bağırmış. O günden beri adı Mahluk olmuştu. Aslında mahluk değildi, tam tersine dürüst, dakik, dikkatli bir şofördü. Fakat toplum onun bu özelliklerini biraz aşırı bulmuştu.

10 yorum:

alimerginoglu dedi ki...

Nihat Abi, yine sizden harika bir hikaye dinledik. Kaleminize sağlık...

Alim
www.alimrachel.blogspot.com

Nihat Akkaraca dedi ki...

Bu anı-Öyküyü ilk okuyan okuyucumsun. sana teşekkürlerimi yolluyorum. Sağol.
Yeni kitabın çalışmaları beni öykü yazmaktan biraz alıkoydu. Arasıra bu gibi anıları da kaleme alıyorum. beni dinlendiriyor onları yazmak.
Yazın görüşmek üzere.

Süleyman Emrah Arlıhan dedi ki...

Ellerinize sağlık Nihat Bey. Sakın durayım demeyin; devam!

merhaba

S.Emrah Arlıhan

Nihat Akkaraca dedi ki...

Evet Emrah, hep birlikte devam edeceğiz. Durmak yok. Sie de kolay gelsin. Nihat Abi

Mine dedi ki...

Pazar sabahi icin hos bir surpriz olan ve keyifle okudugum bir ani. Ellerinize saglik Nihat Abi :)

Nihat Akkaraca dedi ki...

İçinde yaşadığımız şu günlerde yüzünüze azıcık da olsa bir gülümseme getirebildimse, ne mutlu bana Mine Hanım.

alimerginoglu dedi ki...

Yeni kitabi dort gozle ve buyuk bir heyecanla bekliyoruz. Bu konuda size maddi manevi nasil destek olabiliriz? Bir yayinci ile anlastiniz mi?

Alim Erginoglu
www.alimrachel.blogspot.com

Nihat Akkaraca dedi ki...

Sağol, Alim
Söyledikleriniz bana zaten büyük destek oluyor. Bir yayımeviyle konuştuk ancak henüz anlaşma yok. Sanırım bu kitabı basmakisteyen yayımevleri olacak. Eğer bir yardıma gereksinim olursa ilk arayacağım arkadaşsınız.
Yüreğinize sağlık.
Nihat abi

Açalya dedi ki...

Ne hazir cevapmis Mahluk :) acaba yine de kesildi mi ceza?

Nihat Akkaraca dedi ki...

Ceza kesilmiş tabii, Açalya.
Bu Mahluk hakkında daha çok şeyler anlatılıyor...