Salı, Mart 07, 2006

Bunları biliyor muyduk?

BUNLARI BİLİYOR MUYDUK?

1- 150 keçilik bir sürüde, 7 ila 8 adet teke bulundurulduğunu.
2- Bazı tekelerin, bazı geceler, kendi ağıllarındaki iki yüz güzel keçiyi bırakıp, başka keçi ağıllarına kaçarak hovardalık yaptıklarını. Hem de Gargı’dan yola çıkıp, taa Batır Köyü’ne kadar on kilometrelik yolu yürüdüklerini ve ağılda bıraktıkları keçilerin bütün bunları bilmelerine rağmen hiç kavga etmediklerini.
3- Keçilerin doğum mevsimlerinde, çobanların, yanlarında bir kaç kişi yardımcı götürdüklerini; doğacak bebek oğlakları taşımaları için.
4- Akşam doğum yapan keçinin, ertesi günü sürüyle dağa çıkarılmadığını, lahusa keçi olarak ağılda bırakıldığını.
5- yavrusu gelişsin diye , doğum yapan keçinin bir- iki ay sağılmadığını.
6- sağılmaya başlandığında, tekrar hamile kalana kadar sağıldığını. (hamile kalınca zaten süt vermediğini)
7- Her keçi çobanının yanında deniz kabuğundan yapılmış bir boru taşıdığını ve bunu, sürüye gelecek çakalları korkutmak için arasıra öttürdüklerini.(Bu su borusu değil haa, Deniz salyangozunun kabuğu, sivri yeri delinerek borazan yapılırdı) Denizin olmadığı yerlerde, çobanlar ne öttürürdü bilmem.
8- keçi kırkımı günlerinde düğün yemeği gibi yemek yapıldığını.
9- Sürüden ayrı gezmeyi seven keçilere, bilhassa çan takıldığını.
10- Bebek oğlakların analarından ayrılarak ağılda kaldıklarını. Akşam olunca, yavrusu ağılda kalmış anne keçilerin, meleyerek, koşa koşa ağıla en önde geldiklerini.
11- keçi doğurduktan sonra göbek bağını en uygun yerinden kendisinin ağzıyla kestiğini. Ve hiç hata yapmadığını.
12- 1950 yıllarına kadar, gargı Koyu’na her gün öğle saatlerinde 1000 kadar keçinin su içmek ve öğle dinlenmesi (Ergilmesi) için indiğini. Bu bin keçinin sadece beş/altı kişiye ait olduğunu
13- Bir deyim vardır; “Keçi, ayklarıyla da karnını doyurur.” Yani, keçi, yiyeceğini bulduğunda bile durup onu yemez, yürümeye devam eder. O yürümekle de karnını doyurur dediklerini, biliyormuyduk?.
14- Keçilerin hep rüzgara karşı yürüdüğünü; veya böyle yürümesini sevdiklerini.
15- Keçinin kuyruğuyla hava tahmini yapılabildiğini. Çoban, sabah kalkıpta ağıla geldiğinde, ilkönce keçilere şööyle bi göz atıp hava tahmini yaptığını. Keçiler birbirleriyle itişip kakışıyorlarsa, çok yakında hava bozacak, ya yağmur ya fırtına gelecek demek olduğunu.
Bütün bunların dışında:
Eğer keçiler kafalarını bacaklarının arasına sokmuş öyle duruyorlarsa, akşama doğru hava bozacak demektir.
Eğer keçiler kuyruklarını dik tutmuş, veya o kadar dik ki hatta kıvrılmış olarak tutuyorlarsa, hava çok güzel olacaktır. Bunun tersi, kuyruklar aşağıya sarkmış, edep yerlerini kapatmışsa, hemen yakında ya bir fırtına ya bir yağmur beklenmelidir.
Keçilerle hava tahmini yapmanın bir öyküsü bile var:
Hava tahmininde uzmanlaşmış bir kişi, hatta yanında hep bir barometre taşıyan biri, uzun bir yolculuktayken, dağın başında bir çobana rastlamış. Çoban, evine bir an evvel ulaçmak için, üç yüz kadar keçisini, vadinin ortasından akmakta olan bir dereden karşı tarafa geçirmeye çalışmaktaymış. Öyle bir telaş içindeymiş ki, bilgili yolcu durup çobana sormuş: “Ne böyle telaşın, çoban kardeş? Bırak kendiliklerinden geçsinler, neredeyse keçileri dereye atacaksın telaşından.” Dediğinde,
Çoban:
“Eğer on dakika geç kalırsam zaten dereden geçerken akacak selde telef olacaklar” demiş,
Bunun üzerine hava tahmininde kendini uzman bilen adam, cebinden bir barometre çıkararak, bakmış ve gülmüş:
“Yanılıyorsun çoban bey kardeşim,” demiş. “İşte hava durumunu dakikası dakikasına bildiren alet. Telaşlanacak bişey yok, ağır ol,”demiş
Çoban, onu dinlemeyerek keçilerini karşı tarafa geçirmiş. Bilge adam, istifini bozmadan dinlenmeye devam ediyormuş. Aniden bastıran bir bora ve tufanla yağmur başlamış ki, ne yağmur… Çoban artık selamete çıkmış olduğundan, hiç telaşsız, kepengini giymiş, kavalını çıkarmış, başlamış kaval çalmaya. Derenin karşısındaki bilge kişi, ne yapacağını şaşırmış durumda, sağa sola koşarak sığınacak bir yer arıyormuş. Bir kayanın dibine sığınarak yağmurun geçmesini beklemiş. Akşama doğru yağmur durup deredeki sular azalınca karşıya geçip, doğruca yamaçtaki çoban evine gitmiş. Ve çobana sormuş:
“Bu hava tahminini nasıl yaptın.?
Çoban, “Çok kolay, her zamanki gibi,” demiş. “Keçilerimin kuyruğundan.”
Bunu duyan bilge adam, cebinden çıkardığı barometresini bir taşın üstüne koyarak, eline geçitdiği diğer bir taşla parça parça edip, yoluna devam etmiş.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Sevgili Nihat Abi;
THY nın üç gün sonrası tüm uçuşları doluymuş, öfkelendim.Sakinleşmek isteyince yine size müracaat.Bu kez keçileri okudum,çok sevdim yazınızı. Rüzgara karşı yürümeyi ben de çok severim...Keçi miyim neyim?
Sevgilerimle
SUSİ

Adsız dedi ki...

Sevgili Nihat Abi;
bugün bloguna baktım ve nasıl mesaj yollanacağını belitmişsin çok sevindim. bir kere yollamıştım ama bu keçileri okuyunca bir kez daha yorum yazıp yollayamamştım ve canım sıkılmıştı.Yazınız yine harika.. keçiler gibi bende rüzgara karşı yürümekten hoşlanırım, zaten sevdiğim hayvanlardı ortak bir yönümü keşfetmek gülümsetti...
Size bir adres yolluyorum çok güzel müzikler var Sevgilerimle..
http://radio.zvezdelin.net